top of page

İsveç tam bir fırsatlar ülkesi

Updated: Mar 31


Boğaziçi Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra kendi alanlarının en başarılı yüksek lisans programlarını İsveç’te bulan Berrak Uluer ve Mert Can Yılmaz 2017’den beri bu ülkede yaşıyor. Geçtiğimiz günlerde İsveç kralından liderlik eğitimi diploması alan Uluer ve barış ve çatışma alanında başarılı çalışmaları devam eden Yılmaz ile kariyerlerini ve İsveç’i konuştuk.




Kariyer yolculuğunuz nasıl başladı?

Berrak Uluer: Çocukluğumda babamın işi nedeniyle bir dönem Amerika'da yaşadık. Ben iki dilli olarak büyüdüm. Boğaziçi Üniversitesi İngilizce öğretmenliğine girdikten sonra da bu işe kafayı taktım. İki dilli çocukların eğitimiyle ilgileneceğim diye çok önceden karar vermiştim aslında. Sonra üniversite döneminde bir yıllığına bir değişim programı için tekrar ABD’ye gittim. Orada gönüllülük projelerinde çalıştım. İspanyol çocuklarına İngilizce öğretmek, onların okul seçmesine yardımcı olmak beni bu alanda çalışmak için iyice körükledi. Dünyadaki en büyük iki dillilik merkezlerinden biri Stockholm Üniversitesi'nde. Çok ünlü hocalar var. ABD’ den dönünce ‘Ben buraya başvuracağım ve gireceğim’ dedim. Dediğimi de yaptım.




Mert Can Yılmaz: Ben de Boğaziçi’nde siyaset bilimi okuyordum. Berrak okul biter bitmez, yurtdışına master için gideceğini söyleyince ben de ‘barış ve çatışma’ alanının en eski bölümlerinden biri olan Uppsala Üniversitesi’ne başvurmaya karar verdim. Güvenlik, terör bu konularda çalışmalarıma devam etmek istiyordum. 2017’de master için kabul alır almaz İsveç’e taşındık.


Yüksek lisanstan sonra da İsveç’te kalmaya karar verdiniz…

Mert Can Y: Yüksek lisanstan sonra kendi bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaya başladım. Uppsala Çatışma Verileri Programı diye bir programımız var. Dünyanın her yerinde gerçekleşen çatışmalarla ilgili detayları kayıt altına alıyoruz. Nerede olmuş, hangi taraflar çatışmayı başlatmış? Bunların farklı farklı özelliklerine ilişkin veriler tutuyoruz. 10-15 kişiye yakın bir ekibimiz var. Her sene Haziran ayında açıkladığımız raporla bir önceki senenin verilerini paylaşıyoruz.


Berrak U: Mezun olduktan sonra önce Türk büyükelçiliğinde eğitim müşavirliğinde işe başladım. Ülkeme yardımcı olayım. Bildiklerimi aktarayım ve buradaki iki dilli çocuklara odaklanayım istedim. Ama işin tekdüzeliği benim hevesimi kırdı. Google gibi arama motorları, Alexa ya da Siri gibi bir yazı verildiğinde onu otomatize okuyabilen sesler üreten bir firmada çalıştım. Ama aklım ‘İki dilli çocuklara nasıl yardımcı olurum?’konusunda takılı kaldı. 2020’de Uppsala Üniversitesi'nde bu alanda çalışan bir hocamız bana ulaştı. Almanca-İsveççe, Arapça- İsveççe gibi farklı dil çiftlerini incelediği araştırmada Türkçe-İsveççe için yardıma ihtiyacı olduğunu söyledi. Onun yanında işe başladım. Türkçe ve İsveççe konuşan iki dilli çocukların her iki dilde gelişimlerini takip etmeye başladık. Çocuklara 4 yaşından itibaren 7 yaşına kadar her sene aynı testler yapıldı. Ailelerinden düzenli olarak bilgiler toplandı. ‘Farklı dillerdeki bilgilerini anlama, konuşma, gramer yapılarını ne etkiliyor?’ sorularına cevap aradık. Bütçe kısıntısı nedeniyle projeyi bitirmek durumunda kaldık. Bu arada ben İsveççe öğrenip öğretmenlik denkliğini almıştım. Hiç kolay bir şey değil. Gerçekten çok çabaladım. Şu anda bir okulda İngilizce öğretmeni olarak çalışıyorum. Aynı zamanda doktora başvuruları yapıyorum.


İsveççe zor bir dil mi?

Berrak U: Yani zor değil ama gerçekten iyi bir motivasyon gerektiriyor. Çünkü herkes İngilizce konuşabildiği için günlük hayatta İsveççeye hiç ihtiyacınız olmuyor. Ama öğrendikten sonra çok şey kaçırdığınızı anlıyorsunuz.


Mert Can Y: Ben İsveççeye çok odaklanamadım. Burada hem sivil toplumda bir şeyler yapıyoruz hem de geçen sene ekstra bir yüksek lisansa başladım. Uppsala Üniversitesi teoloji departmanında ‘savaş, çatışma ve barışta din’ diye bir bölüm var. Dinin yapay zeka politikalarındaki etkisi üzerine bir tez yazdım.


İsveç’e gelmeden önceki düşünceleriniz nelerdi? Geldikten sonra neler değişti?


Mert Can Y: Lise dönemimde Avrupa'yı biraz gezme imkanım olmuştu. İsveç çok sakin bir ülke, kış aylarında olmasa da yılın geri kalanında insanlar mutlu ve huzurlu. Kimse kimseyle uğraşmaz. Okumanın, çalışmanın Avrupa'nın birçok ülkesine nazaran daha rahat olduğu güzel bir ülke diye düşünüyordum hep. Gelince de bunu gözlemledim. Elbette yabancı olmanın, başka bir ülkeden gelmenin, bambaşka bir kültür içerisinde çalışmanın, eğitim görmenin zorlukları var. Ama bence o zorluklara göre de mesela Fransa ve Almanya’ya göre burası biraz daha iyi.


Akademik çalışma ortamı açısından mı söylüyorsunuz yoksa göçmen olmak açısından mı?

Berrak U: Buraya gelmeden önce her şeyin sistematik işlediğini düşünmüştüm. Gerçekten de öyle. Aksamalar elbette var ama bizden çok farklı bir şekilde bu aksamaları ele alıyorlar. Neyin yapılacağı çok belli. Burada en ciddi yaşadığımız sorunlardan biri, sosyal hayat oldu. Yani aralarına girebilmek, İsveçli bir arkadaş edinmek gerçekten zor. Ben biraz sıcaklık arıyorum. İlk yıllarda özellikle büyük bir şaşkınlığım vardı. Master programında 8 kişiydik, yarısı İsveçli, yarısı uluslararası. Tamamen onlar ve biz gibiydik. Asla bizi aralarına almadılar ya da belki biz girmeyi başaramadık bilmiyorum. O benim için mesela hayatımın en büyük şokuydu. Ama şimdi alıştım. Belki ben bile o soğukluğu biraz edinmişimdir. Mesela Türkiye’ye gittiğimde artık insanlar neden bu kadar samimi diye şaşırmaya başladım.


Gündemin anlık değiştiği Türkiye’den sonra İsveç’teki hayatın tekdüzeliği sıkıcı olmuyor mu?

Berrak U: Yüksek lisansa gelmeden önce bahar aylarında Norveç’i gezdik. O zaman TV’lerde bir sporcu doping almış, bu konuşuluyordu. Ağustos’ta İsveç'e taşındık, aynı haber konuşuluyordu. Gündem yok gerçekten, yani haberleri açtığınızda gülüyorsunuz. Biz Türkiye'de aşırı politizeyiz. En küçük çocuğun bile bir politik fikri var. Buradaki yetişkin bir İsveçli mecliste neler oluyor, kim ne demiş bilmiyor bile. ‘Ben 4 yılda bir gider oyumu veririm. Temsilcim beni temsil eder, ondan ötesine de karışmam.’ Diyor. Bizim için çok ütopik şeyler bunlar.


 

Sisteme ve işleyişine

duyulan güven var burada

 

Mert Can Y: Sisteme ve işleyişine duyulan güven var burada. ‘Benim insanım bu sistemi manipüle etmez’ diye de bir güven var. Seçimler işte 4 yılda bir aynı hafta yapılır. Bu hafta bu olur. Belirli politikalar şu dönemde geliştirilir vs. Şu dönemde herkes tatilde olur. Birini sosyal hayatta bir yere davet edecekseniz, bir ay önceden haber vermeniz lazım. Yani öyle iki gün sonra hadi hafta sonu bizde parti var diyemiyorsunuz. Çünkü onun 2 ay sonra da yapacağı şeyler planlanmıştır. Yani bu tahmin edilebilir olma hali bence insanları da mutlu kılan bir şey.


İskandinav ülkelerinin havasının ve tekil yaşam tarzının insanları depresyona sürüklediği sıkça söylenir…

Berrak U: Çok zor bir kışı var gerçekten. Yeni gelen biri için hatta İsveçliler için bile oldukça zorlayıcı. Burada doğup büyüyenler bile aynı şeyden şikayetçi. Kasım ayında hiç güneş görmüyorsunuz. Yani yaklaşık bir 20 saati gece olarak düşünü. Gündüz olan kısımda ya iştesiniz ya okuldasınız. O saati de kaçırıyorsunuz. Çok kolay bir şey değil.

Mert Can Y: Benim için de Kasım ayı çok problemli bir ay oluyor. Mutlaka Türkiye’ye gidelim, azıcık güneş görelim istiyorum. Bunun yarattığı depresif ruh halini herkes bir şekilde deneyimliyor. O yüzden iş ortamında bunları çok rahatlıkla konuşabiliyoruz. Örneğin bizim üniversitede ışık odaları var. Gidip faydalanabiliyorsunuz. Destek mekanizmaları da çok fazla. Depresyonda hissediyorsanız işten 6 ay kadar izin almanız mümkün ya da yüzde 100 çalışmayayım, yüzde 80 çalışayım diyebiliyorsunuz.


İsveç’ten ayrılsanız, özleyeceğiniz şeyler neler olurdu?

Mert Can Y: Akademik olarak çalışmak istediğiniz konuda çalışabiliyorsunuz. Yani size o rahatlığı sağlıyor. Meşhur bir söz var: Türkiye evlatlarına Türkiye dışında başka bir şey düşündürmüyor diye. Türkiye’nin kötü bir döneminde siyaset bilimi okudum. Yani işte darbe girişimi, bombalı saldırılar. Okulumuzda da çeşitli problemler yaşadık. Böyle bir ortamda efektif bir şekilde bir akademik hayat geçirdiğimi düşünmüyorum. İsveç’e gelince fark ettim ki akademik olarak istediğim konularda çalışabiliyorum. Bunları özgürce ifade edebiliyorum. Aynı fikirde olmasak da aynı şeyleri paylaşmasak da bir masanın etrafında bir araya gelebiliyoruz. Bu güzel bir şey bence.


Berrak U: Kesinlikle özgürlük hissini özlerim. Gece yarısı sokağa çıkıp da arkana bakmanın gerekmemesi ya da istediğin saatte istediğin yerde olabilme ve kimsenin sana hesap sormaması. Bir de İsveç'in insanlara sağladığı fırsatları özleyebilirim. Çünkü gerçekten kullanmasını bilene çok verici bir ülke. Birçok ülkede göçmenler için sağlanmayan şeyler bu ülkede sağlanıyor. Mesela bütün dil kurslarını ücretsiz bir şekilde aldım. Bu sene çok prestijli bir eğitime kabul edildim. Kralın elinden diploma aldım. Yani kullanmasını bilen gerçekten fırsatları değerlendirebilir.


Genç liderlerin daha fazla inisiyatif almasını, daha iyi liderlik pozisyonlarına gelmesini istiyorlar.


Kralın elinden diploma aldınız. Nasıl oldu bu?

Berrak U: Burada genç liderlik eğitimi diye bir şey veriliyor işte. Sivil toplumda aktif olarak bir liderlik rolü üstlenen, 30 yaşına kadar olan gençler bu eğitime başvuruyorlar. Kraliyet Vakfı'nın işbirliğiyle veriliyor bu eğitim.

Genç liderlerin daha fazla inisiyatif almasını, daha iyi liderlik pozisyonlarına gelmesini istiyorlar. Her yıl da inanılmaz sayılı bir başvuru oluyor İsveç içinden. Çünkü çok prestijli bir eğitim gerçekten. Bin kadar kişinin içinden 40 kişi kabul ediliyor. Ben de buraya kabul edildim.

Beş hafta sonu boyunca bir kulübede, kamp ortamında 7/24 internetsiz bir eğitim yapıyorlar.

Bu süreci tamamladım ve 15 Mayıs'ta da kralın elinden diplomamı aldım, kendisiyle sohbet etme imkanı buldum.


Not: Bu içeriğin orijinalini ve derginin tamamını aşağıdaki bağlantıdan PDF olarak görüntüleyebilir veya bilgisayarınıza indirebilirsiniz. https://www.linkingbridge.net/blog

bottom of page