top of page

Global Türkler artık yalnız değil

Updated: Feb 8

Uluslararası şirketlerin beyin avcısı olarak Türkiye’de aradığı ilk isim Ayşegül Dicle Aydın, Global Turks projesiyle Türklere uygulanan ‘cam tavanı’ aşmak istiyor.


Ayşegül Dicle Aydın
Ayşegül Dicle Aydın, Türkiye'nin gelecek yüzyılına ışık tutmak için Global Turks projesini hayata geçirdi.

Ayşegül Dicle Aydın, üst düzey yönetici yerleştirme ve liderlik danışmanlığı alanlarında faaliyet gösteren uluslararası şirketlerin ve iş dünyasının çok yakından tanıdığı bir isim. 2001 yılında kurduğu Heidrick&Struggles Türkiye Ofisi ile kendi alanını Türkiye’de bizzat yaratan Ayşegül Dicle Aydın, Economist Intelligence Unit tarafından dünyanın en iyi 200 Yönetici Araştırma Danışmanı arasına seçilen ilk ve tek Türk. Kurumsal yönetişim, kadın liderliği, çeşitlilik ve kapsayıcılık, girişimcilik ve yönetim kurulu etkin liği konularında fikir önderliği yapan Dicle Aydın, Türkiye’nin gelecek yüzyılına ışık tutacak çok önemli bir projeyi hayata geçirdi. AmCham (Türkiye Amerikan Şirketleri Derneği) ve YASED’in (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) de destekleriyle Global Turks par Excellence başlıklı bugüne kadar hiç yapılmamış bir çalışma yaratılmasını sağlayan Ayşegül Dicle Aydın ile kariyer yolculuğunun yanı sıra, bin 200’den fazla Global Türk’ün katıldığı ve sonuçlarıyla tüm Türkiye’ye ilham ve recek araştırmayı konuştuk. Eylül 2023’te New York’ta Türkiye’den bakanların katılımıyla büyük bir toplantıda duyurulan, arkasından 2 Kasım’da Londra’da buluşması yapılan Global Turks, Dubai’de yapılması planlanan bir organizasyonla yoluna devam edecek.


Kariyeriniz nasıl şekillendi, nasıl buralara ulaştı?

Kariyer belirlemede kişilerin yetiştiği ortamın çok etkili olduğunu düşünüyorum. Annem, babam ikisi de işletme ve ekonomi profesörleri ve çok çalışkan, idealist kişiler. Her şeyin mümkün olduğunca mükemmele en yakın haline gelmesi gerektiğine inanan insanlar. Biz iki kardeş böyle bir evde büyüdük. Onlar devlet bursuyla üniversitelerini bitirip Amerika’ya giden ve 4 buçuk yıl içinde hem master hem doktora yapan iki insan. Öngörüleri, dünyanın neredeyse her yerinde yaşamalarını sağladı ve bu sayede biz de çok küçük yaştan itibaren birer dünya vatandaşı olduk. New York doğumluyum. Fakat ailem Türkiye’den asla kopmayan her fırsatta Türkiye’ye gelen bir aileydi. Liseyi Türkiye’de bitirdim. Amerika’da üniversiteye başladım, sonra ODTÜ’de işletme okumaya Ankara’ya geldim. Arkasından tekrar ABD’ye gidip masterımı yaptım ve döndüm.


Beyin avcılığı yapmaya lise çağlarında okuduğu bir makaleyle karar veren Ayşegül Dicle Aydın, 2001 yılından beri bu alanda çalışıyor.

Ayşegül Dicle Aydın
Aydın, Economist Intelligence Unit tarafından dünyanın en iyi 200 Yönetici Araştırma Danışmanı arasına seçilen ilk ve tek Türk.

İşletmeyi seçme nedeniniz herhâlde ailenizin bu alanda başarılı kişiler olma sıydı...

Sırf o değil aslında. Lise çağına kadar benim fark ettiğim önemli bir şey oldu. İşletme veya endüstri mühendisliği okuyan insanların dünyaya çok daha geniş bir pencereden baktıklarını gördüm ve bu iki alandan mezun olduktan sonra ne isterseniz yapabilir oluyorsunuz. O perspektifin genişliği beni heyecanlandırdı. İleri seviyede matematik dersleri de gördüğünüz için analitik yaklaşımla yönetimsel bilimleri birleştiren harika bir köprü işletme. Bu beyin avcılığı işini yapmayata lisede karar vermiştim. Annemle babamın iş dergilerinden birisinde bir makale okudum. ‘En tepedeki stratejik yönetici o kadar yalnızdır ki hiç kimseye derdini açamaz, hiç kimseye bir şey soramaz. Çünkü dört dörtlük görünmek zorundadır. Zaaflarını, korkularını kim seyle paylaşamaz. ‘Executive consultant‘ onun en gizli danışmanı ve sağ koludur.

Çünkü bütün zorlukları, bütün kilit problemleri, yöneticinin kendisiyle ilgili bütün soru işaretlerini bu iki kişi birlikte masaya yatırır, analiz eder ve

birlikte çalışırlar’ diyordu. Ben bu işe bayıldım. Aklıma ve kalbime bunu yazdım. ‘Önce gerekli eğitimi alacağım, aşağı yukarı piştiğimi düşündüğümde de kendi şirketimi kuracağım ve kendi şirketimi bu işi yapacak’ diye karar verdim.


Pişmek için de kurumsal hayata girdiniz...

Evet. Master’dan sonra beş yıl Procter and Gamble’da çalıştım. Damardan insana mükemmelliği öğreten nefis bir şirket. Dört dörtlük insan seçen, yetiştiren, yatırım yapan ve dünyaya nefis yöneticiler veren harika bir okul. British American Tobacco (BAT) bir şekilde P&G’nin ne kadar iyi bir okul olduğunu görüyor ve oradan bazı insanları seçip transfer ediyorlar. 1996’da BAT, Türkiye pazarına girip girmemeyi irdeliyordu. Türkiye ile ilgili hiçbir şey bilmiyorlar ama potansiyel gelişmekte olan bir ülke ve ne yazık ki sigarayla zehirlenebilecek kalabalık bir genç nüfusu olduğunu görüyorlar. Sonra bir şekilde hızla bana ulaştılar. Türkiye için yerli ve yabancılardan oluşan minicik bir ekiple Tekel’den önemli markaları satın almak üzere görüşmeler yapmaya başladık. İşin hukuk, strateji, finans, dağıtım gibi pek çok ayağı vardı. Müthiş bir deneyimdi benim için. BAT’nin Türkiye’ye girişi netleştikten sonra yurtdışında çalışmak istediğim için beni satış ve pazarlama direktörü olarak Macaristan’a gönderdiler. İki yıl boyunca Macaristan’ın bir ucundan bir ucuna her yere seyahat ederek çok farklı bir deneyim kazandım. Bir sabah uyanıp kendi kendime ‘Ayşegül sen Türkiye’de yaşamak için ABD’de kalmadın. Şimdi ne yapıyorsun?’ dedim... Türkiye’ye döndüm ve kafamdaki yönetici avcılığı işini hayata geçirmek istedim. İkii arkadaşımla birlikte bir ofis kurduk. Ve daha birinci yılın sonunda Heidrick&Struggles bana ulaşıp ‘Seni tanımaya gelmek istiyoruz ‘dedi. Ben dedim ki ‘Hiç gelmeyin. Çünkü Türkiye pazarının daha kat edilecek çok yolu var. ‘Executive search’ alanı tanınmıyor bilinmiyor.’ Yine de geldiler ve ben onları 4 yıl oyalamayı başardım. Dört yılın sonunda hem Türkiye hem dünya için zorlu ve ekonomik anlamda karmaşık bir döneme denk gelmesine rağmen Heidrick&Struggles’ı Türkiye’de lanse ettik ve üzerinden tam 22 yıl geçti.


Müşteri kitlemin yüzde 99’u hep yabancı büyük şirketler. Nasıl bir müşteri kitlesiyle çalıştınız?

Türkiye’ye büyük yatırım yapan ‘direct form investment’ dediğimiz tipteki müşterilerle çalıştık genellikle. Türkiye’de var olan bir Türk şirketini satın almak veya bir Türk şirketiyle ortaklık yapmak şeklinde ilerlemek üzere gelip oranın en tepe ekibini kurmamızı talep ederlerdi. Yönetim şemasını siz oluşturuyorsunuz yani aslında...Elbette müşteriyle beraber. Çünkü onlar bize güvenip bizi dinliyorlardı. Yabancı müşterinin en iyi taraflarından birisi bu. El ele tutuştuğu, partner olarak seçtiği insana ve şirkete güvenir ve bir nevi teslim olur. Dolayısıyla lokal pazarı bilenin ve onları yönlendirecek olanın biz olduğumuza inandıkları için hep çok rahat çalıştık. Türkiye’dekilerle yurtdışından gelen şirketler, bu açıdan farklı bir anlayışa sahip. Türkiye’de inisiyatif bırakma konusunda epey sorun var gibi...Evet, ne yazık ki bu doğru. En büyük Türk holdingleri dahil yöneticiler hâlâ çok duygusallar. Çok zikzak yapıyorlar. Kesinlikle her şeyin en iyisini kendilerinin bildiğine inanırlar. Bir gün önce ‘evet’ dediğine ertesi sabah ‘fikir değiştirdim’ diyebilirler. Verdiği brief’e sadık kalma kısmı Türk müşteride çok zayıf ne yazık ki. Müşteri kitlemin yüzde 99’u hep yabancı büyük şirketler oldu. Benim başarımın arkasında yatan en önemli sebeplerden birisi şirketin ihtiyaçlarıyla o rolün içine koyacağın kişinin tam uyumu konusundaki titizliğim. Sadece teknik özelliklerle bir kişiyi getirirseniz, o kişinin şirketin kültürüyle uyumsuz olma ihtimaliyle karşılaşırsınız.


 

‘En başarılı Türk bile bugün ne yazık ki yalnız.”

 

Global Turks par Excellens projesi AmCham (Türkiye Amerikan Şirketleri Derneği) ve YASED (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) tarafından destekleniyor
Global Turks par Excellens projesi AmCham (Türkiye Amerikan Şirketleri Derneği) ve YASED (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) tarafından destekleniyor


Sizi Global Turks projesini oluşturmaya iten şey neydi?

Yurtdışındaki ve yurtiçindeki ağımız genişledikçe ve detaya indikçe ne kadar kuvvetli Türkler olduğunu görüp çok mutlu oldum hep. Bu birinci sebep ama ikinci sebep şu mesela, Heidrick&Struggles Amerikalı ama dünyanın her tarafına yayılmış 70 küsur yıllık bir beyin avcısı şirket. Biz Türkiye’de lanse ettiğimizde kendi alanında dünyanın bir numarasıydı. 750 milyon dolarlık bir cirosu vardı. Mesela bir uluslararası şirket, ‘Gizlice bir Avrupa başkanı aramak istiyorum’ diye Heidrick’e geliyor. Avrupa başkanından memnun olmayabilir Avrupa başkanı çok yaşlanmış ve emekli olacak olabilir ama dengeleri de sarsmamak için çok gizlice yapılıyor bu projelerin birçoğu. Diyor ki, ‘Avrupa’da en önemli dört pazarım İngiltere, Fransa, Almanya, Türkiye ve ben bu executive search projesinin bu dört pazarda yapılmasını istiyorum. Sonra proje bize geliyor ve aynı anda dört ülke çalışmaya başlıyoruz. Her ülke kendi adaylarını yaratıyor. Tabii ki müşteriyle bilgilendirme toplantılarına katılıyoruz. Her biriniz kendi çalışmamızı yapıyoruz. O şirkette Avrupa’nın tümünü yönetebilecek en nitelikli insan, bir Fransız mı bir Türk mü, bir Alman mı, bir İngiliz mi onu araştırmaya başlıyoruz ve her projede olduğu gibi devamlı o ülkelerdeki ekiplerle toplantılar yapıyoruz. ‘Short List’e kalan Türkiye’den gösterdiğimiz adayın aslın da o büyük rol için dört dörtlük bir aday olduğunu görüyoruz. Fakat bir türlü seçilmiyor. Projelerin birçoğunda Türk aday yerine hep bir Anglosakson adayın seçildiğine şahit oldum. Müşteriye dönüp ‘Neden bu kadar iyi bir adayı seçmediniz?’ dediğimizde ‘Yönetim kurulunda bir tane bile Türk yok’ cevabını aldık hep. Dolayısıyla Türk’ün sponsoru yok. En başarılı Türk bile bugün ne yazık ki yalnız. Yani o dev şirketlerde çalışan Türkler bir noktaya kadar yükseliyorlar ve ondan sonra ‘Emekleriniz için çok teşekkür ederiz’ deyip gönderiliyorlar. Ora da bir cam tavan var. O cam tavana geliyor, dayanıyor Türkler.


Öyle bir araştırma projesi yapayım ki liderlik ve yetkinlik anlamında Anglosaksonlardan aşağı kalır bir tarafımızın olmadığını gösterelim. Global Turks par excellence projesi temelde bu. Bir de dünya çapında önemli başarılara imza atan Türklerin sayısının ne kadar çok olduğunu göstermek istedik. Çünkü dünya bunun farkında değil.


SANDIĞIMIZDAN DAHA FAZLAYIZ

Biz de farkında değiliz... Global çapta iyi yerlere gelmiş Türkiye’den çok sayıda yönetici olduğunu gösteren çok fazla veri yok elimizde.

Çok doğru. Biz yeterince kuvvetli bir toplum olduğumuzu bilmiyoruz ve buna inanmıyoruz herhalde. Projenin amaçları arasında aslında ne kadar çok olduğumuzu göstermek, ikincisi bu kişilerin ellerinde tuttukları güçlü yetkinlik sahipliğini kanıtlamak da var. Bu yeteneklerin uluslararası ve yerel kanallarla dünyaya duyurulmasını sağlamak ve küresel iş dünyasında başarılı Türkler hakkında daha yüksek bir farkındalık ve hak edilen prestij düzeyini yakalamak için uğraşmak, cam tavanı delerek Türklerin önünü açmaya çalışmak da amaçlarımız arasında.


 

Cumhuriyet tarihinde böyle bir çalışmanın örneği yok

 

Cumhuriyet tarihinde böyle bir envanter hiç yapıl mamış mı?

Hiç örneği yok bu çalışmanın. Onun için 5 kıta 60 ülkeden 1000’den fazla kişinin katıldığı bu araştırma çok değerli. 2 buçuk yıl önce Procter&Gamble’dan sevgili dostum Tankut Turnaoğlu, ‘Bu harika bir proje. Biz bunu Amcham olarak yapalım’ dedi. Hâlâ yönetim kurulumuzda olan Ayşen Sargın YASED başkanıydı. O da bu projeye çok inandı. Böylece biz 200 üyesiyle Amcham 400’e yakın üyesi ile YASED birleşerek bu projeye adım attık. Microsoft, Meta, P&G, Coca Cola, Pepsi gibi 18 önemli şirket finansal olarak katkıda bulundu. İngiltere’de kurduğum küçük bir ekiple çok detaylı bir liderlik anketi oluşturduk. Anket iki ana bölümden oluşuyor. Birisi demografik özellikler ... Yani merak ediyordum. Acaba yurt dışında önemli bir role yükselen bir Türk birinci jenerasyon mu yoksa kimden feyz almış olabilir? Rol modeli olan insanlar olabilir mi? Varsa anne baba mı,

akrabalar mı, hocalar mı... kimdir gibi? Dolayısıyla az ve öz bir demografik bölüm, sonra da çok kapsamlı bir liderlik yetkinlikleri bölümü var.



DÜZ DUVARA TIRMANMA YETİMİZ VAR
Global Turk par Excellence tarafından yapılan araştırmaya 34-64 yaş arası 1000’den fazla Türk profesyonel katıldı.
Eylül 2023'te New York, Kasım'da Londra buluşmaları yapılan Global Turks toplantıları 2024 yılında da dünyanın farklı köşelerinde devam edecek.

Araştırmaya katılan Türk profesyonellerden 45 yaş altı katılımcıların yüzde 70’i halihazırda bölgesel veya global rollerde oturuyorlar. 1000 Türk profesyonelin yüzde 26’sının 20 yılı aşkın yurtdışı deneyimi olduğunu gördük. Bu aslında Türkiye’nin kullanmadığı, onlara el uzatmadığı ve o rollerde oturan insanların da Türkiye’ye doğru elini uzatmadığı bir potansiyel. Ben Ankara olsam bu insanlardan nasıl Türkiye’ye fayda sağlayabilirim diye sürekli kafamı buna çalıştırırım.


Genel bulgulara bakacak olursak, Türklerde en önde gelen başarı kriterleri neler?

Birincisi dayanıklılık...Düz duvara tırmanmak da diyebiliriz. Yani bir Fransız, İngiliz ya da Alman’ın elde ettiği kolaylıkların hiçbirisi Türkiye’de son yıllara kadar olmadı. Buna rağmen hepimiz düz duvara tırmanarak, büyük zorlukları aşarak bugünlere geldik. Türkiye’nin hep gelişmekte olan bir ülke olduğu gerçeğinin getirdiği bir belirsizlik, bir her an her şey olabilir durumuna karşı hazır olmak becerimiz var. Belirsizlikle başa çıkma, belirsizlikte adım atabilme yetimizin çok kuvvetli olduğunu bu araştırma da bir kez daha vurguladı. Son yıllara kadar ne Avrupa ne Amerika yüksek enflasyon görmüştü. Ne de ciddi işsizlik problemleri yaşamıştı ama biz her zaman krizle başa çıkabilme, hızlı alternatif yaratabilme becerisiyle yetiştik. Ayrıca çok önemli bir bulgu da şu: Kadınların ne kadar hızla erkeklere yetişmiş ve hatta erkekleri geçmiş olduğunu fark ettik. 34-44 yaş aralığındaki kadınlar, aynı yaş kategorisindeki erkeklerden iki kat daha fazla yüksek eğitim derecesine sahip. Aynı şekilde bu yaş aralığındaki kadınlar aynı aralıktaki erkeklerin elinde bulundurduğu rollerin neredeyse 2 katı kadar daha fazla sayıda rolde oturuyor.


ORTALAMA ÜÇ ÜLKE DEĞiŞTiRiYORLAR

Araştırmaya katılan 1000 kişinin yüzde 77’si yurtdışında birinci jenerasyon. Türklerin büyük kısmı hâlâ çok fazla içe kapalı. Challenge edilmeyi sevmiyor, eleştiriye tahammülü yok ve dış dünyaları keşfedip kendini ispat etme konularında zayıf. Çokuluslu bir şirket bir Türk’ü alıp başarılı olduğunu keşfettikten sonra aslında onu ha bire yukarı hareket ettiriyor ama en tepe role geldiğinde ‘Aferin sana, çok iyi iş çıkardın ama şimdi en tepe roller benim kendi Anglosaksonuma layık!’ diyor. Bulguladığımız önemli şeylerden birisi, özellikle daha genç yaş gruplarında Türklerin eskiye oranla daha mobil bir hale geldiği. Mesela 34-44 yaş aralığına baktığınızda gençlerin ortalama 3 ülke değiştirdiğini görüyoruz. Hâlbuki eskiden bir ülkeye gidip orada mümkün olduğunca kısa kalıp hemen Türkiye’ye geri dönmeye çalışıyorlardı. Son 20 küsur yılda bana gelen taleplerden de bunu çok net biliyorum. ‘Biz 3 yıldır yurtdışındayız ama artık dönmek istiyoruz.’ Hep diyordum ki ‘3 yıl nedir ki! Dünyada kendinizi ispat etmeniz için lütfen oradaki göreviniz bitiyorsa, yeni bir göre ve açık olduğunuzu bildirin.’ Mesela Avrupa’dan Asya ülkelerine atanmak, son 10-15 yılda hani doğan bir trend. Eskiden Asyalılar Asya içinde Avrupalılar Avrupa’da Amerikalılar Amerika’da kalıyordu ve çalışıyordu. Bence sesimizi daha fazla çıkarıp hak ettiğimiz rollere gelebilmemiz için dünya üzerindeki rotasyonumuzu çok çok hızlandırmamız ve kuvvetlendirmemiz lazım.


"Hepimiz krizle başa çıkabilme ve hızla alternatif yaratabilme becerisiyle yetiştik."

BELİRSİZLİK VE KARMAŞAYA KARŞI ŞERBETLIYIZ

Benim çok inandığım ve çok kullandığım bir. Gerçek var. Dünyanın işine düştüğü ‘V-U-C-A’ dünyası. Vulnerable-uncertane - complex - ambigous demek. 10 yıldır ben bunu her yaptığım konuşmada anlatıyorum. Biz Türkler olarak zaten hep bu VUCA’nın içindeydik. Hep karmaşa hep belirsizlik, her türlü kriz her an patlayabiliyor... Biz şerbetliyiz VUCA’ya. Şimdi dünya ve Avrupa gittikçe daha fazla bir şekilde bu VUCA’nın içine giriyor ve şaşkınlar. Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Onun için de Türk profesyonellere başta Avrupa’da ve dünyanın her yerinde çok büyük fırsatlar doğacak diye düşünüyorum. Tek yapmaları gereken şey seslerini çıkarmak. Konferanslarda en az konuşan milletlerle ilgili araştırmalara bakın. Biz üst sıralardayız. Özgüvenimiz eksik. Araştırmada baktığımız şeylerden biri de yabancı dil konusuydu. Bin kişinin yüzde 92’si tek yabancı dili olan İngilizceyi konuşuyor. Halbuki Türkiye farklı coğrafyaların göbeğinde. Ne Arapça öğrenmişiz ne İngilizce dışında Avrupa dillerini... Birçok profesyonel yabancı dil de kendini çok rahat hissetmediğini belirtti. Araştırmanın ortaya koyduğu şeylerden biri de dijital rollerde bir artma. Bu çok iyi işaret. Özellikle genç nesil arasındaki dijital roller, toptan rollerin yüzde 20 üstüne çıkmış. Halbuki daha eski yaş gruplarında oran sadece yüzde 9.2.


Networking’e önem vermiyoruz

Araştırmada Türklerin hep içe dönük ve küçük olsun, benim olsun mantalitesine sahip olduğunu da gördük. Bu tercih sebebiyle önemli zaaflardan birisi meydana çıkıyor. O da networking’de çok zayıf olmamız. Katılımcıların büyük kısmının networking'in önemli olduğunu bildikleri halde yapmaya yeterince zaman ayırmadıkları konusunda itirafları var. Yeni yetişen nesle Dünya vatandaşı olma konusunda çok daha hızlı, çok daha erken yola çıkmalarını ve networking’e çok daha fazla önem vermelerini tavsiye eden katılımcıların sayısı bir hayli fazla. Networking sadece onu bunu tanımak değil her an beslenmek… Sanat, bilim, kendi alanından veya kendi alanın dışında her türlü boyuttan beslenebilmeyi kastediyoruz. 


‘Bir role atandığınızda yeni bir ülkede aradığınızı buldunuz mu?’ sorusu ve alt açılımları var. Ne yazık ki katılımcıların yüzde 99’u önüne verilene ‘eyvallah’ demiş. Kendi ekibini kurmasına dahi izin verilmemiş. 

Pratik zekalı ve çözüm odaklı olmamız bir avantaj ama aynı zamanda bugünü kurtarmak, pratik zekamızı kullanarak kriz çözmek, ‘Aman halledelim problemi, ondan sonra bir daha olursa gene bakarız şeklinde’ bir düşünce tarzı da ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla bu Türklerin uzun vadede kalıcı bir performans, kalıcı bir başarı, kalıcı bir yaratıcılık, kalıcı bir strateji ortaya koymasını engelliyor.


Cumhuriyetin ikinci yüzyılına liderler yetiştirmeliyiz

Çevik düşünce ve sürekli öğrenme 21. yüzyılda en önemli iki konu. Bildiğimiz her şeyi unutup sürekli yepyeni şeyler öğrenebilmemiz gerekiyor. Türkiye’nin ikinci 100 yılında hepimiz daha küresel, daha yaratıcı, daha geleceği okuyabilen ve şekillendirebilen yetkinlik setine sahip kişilere dönüşmeye mecburuz. 21. Yüzyılın Türk liderini yetiştirme başlığıyla yola çıkabiliriz ama arkasından bunu bütün bölgesel merkezlere de yayarak, Türki Cumhuriyetler, Orta Doğu, Doğu Avrupa gibi bir kapsama da hızla büyütebileceğimizi düşünüyoruz. Senede 2 kez, her biri 6-7 haftayı geçmeyecek çok kuvvetli bir liderlik eğitimi planlamak istiyoruz. Dünya çok daha kompleks ve belirsiz bir geleceğe doğru akarken elimizdeki değerli veri setini ve tecrübeleri mutlaka değerlendirmemiz gerek.


Not: Bu içeriğin orijinalini ve derginin tamamını https://lnkd.in/ePwkqJpz bağlantısından isim-soyisim bilgilerinizi linke girerek görüntüleyebilir ve çevrenizle paylaşabilirsiniz.





Pages from LBmag-2024_3
.pdf
Download PDF • 2.24MB





bottom of page