Lüksemburg’da doğup büyüyen 39 yaşındaki Yeliz Yorcu Karabulut kendi hikayesiyle ilham vermesinin yanı sıra uyguladığı başarılı nefes seanslarıyla adını Lüksemburg dışına taşımayı başardı. Lüksemburg Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra kamuda çalışmaya başlayan Karabulut ile herkesin girmek için yarıştığı pozisyonunu bırakma ve nefes terapisti olma yolculuğunu konuştuk. Karabulut “En derin yaram benim en büyük hediyem oldu ve şu anda o ışığı herkesle paylaşmak için kullanıyorum. Ciddi sağlık sorunları yaşamasam herhalde hiçbir zaman yolum nefesle de kesişmeyecekti. Bunu insanlarla da paylaşamayacaktım. O yüzden şükür doluyum’ diyor.
Nefes terapistliğinden önce nasıl bir kariyeriniz vardı?
Çocukken hayalim avukat olmaktı ama ailem avukatlığın yıpratıcı bir meslek olduğunu düşünüyordu. İşletme okumayı daha kolay iş bulabileceğime inandığım için seçtim. 2009’da kamuda açılan bir pozisyona başvurdum ama girmek oldukça zordu. Çünkü Lüksemburg’da bu tür pozisyonlara inanılmaz bir talep var. 1000 kadar başvurunun arasından seçildim. Bu konuda Lüksemburg devletine çok müteşekkirim çünkü hiçbir ayrımcılığa uğramadım. Tam tersi kucaklayıcı bir ortam vardı.
Evlendiniz, çocuklarınız oldu. Lüksemburg Aile Bakanlığı’ndaki pozisyonunuzda çalışmaya devam ederken sizin hikayenizin yönünü değiştiren ne oldu?
Hayatımdaki en büyük dönüm noktam Temmuz 2015’te oğlumun dünyaya gelmesiyle başladı. Hayatımı tamamen sorguladığım ve bedenimle barışık olmayan bir insana dönüştüğüm bir zaman dilimine girdim.
Dört yaşındaki kızım ve yeni dünyaya gelen oğlumla farklı bir süreç başladı. Doğuma bağlı gelişen komplikasyonlar nedeniyle 31 yaşında fiziksel ve ardından ruhsal olarak kendimi çok çok zor bir durumun içinde buldum. Yaşadığım ciddi hastalık yüzünden işe ara vermek zorunda kaldım. Depresyona girdim. İki seneye yakın bir süre kendimi eve kapattım. Bir şekilde bedenimin üzerinde kontrolü kaybetmiştim. 2015’ten 2019’a kadar sinirlerim hat safhada yıpranana yeni muayene yöntemleri ve yeni doktorlar aramaya devam ettim. Ta ki Lüksemburg’da son bir doktora gidip artık gerçekten ben yapamıyorum, bu şekilde yaşayamıyorum, sosyal hayatım bitti, çalışamıyorum diyene kadar. O doktor beni Cenevre’de alanında uzman bir profesöre yönlendirdi. Teşhis konulmasının ardından başarılı sayılabilecek bir operasyonla ufak bir iyileşme oldu durumumda.
Fiziksel ve ruhsal iyileşme çoğu zaman iç içe geçiyor. Sizde de böyle mi oldu?
Ameliyat sonrasında ufak fiziksel iyileşme ile birlikte artık psikolojik olarak da kendimi toparlamak, ilaçlardan kurtulmak ve günlük iş ve sosyal hayatıma geri dönmek istiyordum. Psikoterapimin yanı sıra birçok kişisel gelişim ve zihin-beden yaklaşımı ile ilgili eğitimleri araştırıyordum. Kitaplar okuyordum, bunlardan biri de Türkiyede çok satan Seyir kitabı oldu. Orada nefesin insanı ne kadar dönüştürebildiği ve etkin bir metot olduğu yazıyordu. Nefes terapisini iyice merak etmeye başladım ve başta biraz ön yargı ile de olsa Piraye’nin daveti üzerine Istanbul’daki iki günlük nefes seminerine katılmaya karar verdim. İstanbul’da katıldığım bu iki günlük seminer bana çok iyi geldi. Kendimi 4 sene boyunca o kadar çok sıkmıştım ki seminerde vücudumu gevşetmekte aşırı zorlandım. Eğitmenler karnıma dokunmaya çalıştıkları anda bile parmaklarının acıdığını söylediler. Yani o derece sertti ve oraya nefes akması zaten mümkün değildi. Orada nefesi hayatımda ilk kez diyaframa indirdim ve ilk kez nefesimin akmaya başladığını fark ettim. Gözümden süzülen yaşlarla birlikte nefesin ne kadar büyük bir şey yapabileceğini o an anladım. O seminerde yaşadığım tecrübe benim için 4 sene boyunca reddettiğim bedenimle bir bağ oluşturdu ve zihnimizin nefesimiz üzerindeki etkisini anlamamı sağladı. O iki gün sonrasında ben gerçekten yeniden doğmuş gibi hissettim kendimi. Bir taraftan da diğer kadın katılımcıların paylaştıkları şeyler de beni çok etkiledi. Toplum tarafından kabul edilmeyen konuları, paylaşırsam dışlanırım korkusunu ya da bir kadın olmanın aslında ne kadar zor olduğunu orada tekrar yaşadım ve o beraberlik bana bir güç verdi.
Böyle bir deneyimin ardından yeniden iyi hissetmeye başlamak sizi terapist olmaya doğru başka bir yolculuğa çıkardı sanırım…
Evet, Lüksemburg’a döndükten sonra bedenimi tekrar sever hale gelince bu mucizevi hissi başkalarıyla da paylaşmam gerektiğine inandım. İnanılmaz bir tutkuyla Ekim 2022’de tekrar İstanbul’a gidip nefes koçluğu eğitimi aldım. Stajımın gerekli olan şartlarını tamamladım. Bu alanda biraz daha derinleşmek için Belçika’daki Louvain Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde nefes anatomisi okudum. Oradan da sertifikamı aldım. Bazı meslekler çok dejenere halde ve online eğitim alayım, tamam işte ben artık sertifikalı bilmem ne koçuyum demek çok kolay. Aslında nefes terapisini gerçekten ne kadar ciddi yaptığımın ve büyük bir sorumluluk aldığımın farkında olabilmek için de bu eğitimi tamamlamak istedim. Çünkü burada mesela hipertansiyon, kalp, astım rahatsızlığı olanlar, uyku apnesi geçirenler vs nasıl nefes alıyor ya da onların bedeninde neler oluyor bunları daha fazla anlayabilmek içindi bu eğitim. Ardından da geçtiğimiz yıl Fransa'da sıfırdan bir koçluk eğitimine daha başladım. O da 200 saatlik bir nefes koçluğu eğitimiydi. Onu da şimdi bir hafta sonra son kısmını gidip tamamlamış olacağım dolayısıyla. Böyle 2-3 eğitimi daha bitirmiş olacağım. Bunların dışında bir de International Breathwork Foundation'ın profesyonel üyesiyim ve bu kuruluştan çocuk ve gençlere bilinçli nefes almayı öğreten bir eğitim daha aldım.
" Yetişkinlerin yüzde 80’i nefes potansiyelinin ancak yüzde 20- 25’ini kullanıyor.
Ne yazık ki bunun farkında bile değiliz.”
Peki, doğru nefes almak nedir?
Biz aslında doğduğumuz zaman harika bir aralıksız diyafram nefesi alıyoruz. Bebeklerin her zaman karınları nefes aldıkça şişer neredeyse bedenlerinin iki katı olur ve sonra tekrar iner. Tekrar şişer ve iner ve aralarda hiç bekleme olmaz. Çünkü bebekler her an her ihtiyacını çok rahatlıkla ifade edebiliyorlar. Ama sonrasında zihin dünyamız oluştukça korku, yas, kaygı gibi duyguların etkisiyle ve toplumun bize dayattığı zorunluluklarla nefesimiz, yavaş yavaş potansiyelini yitirmeye başlıyor. İsteklerimizi ifade edemememiz kaslarımızın gerilmesine, nefesimizi tutmamıza sebep oluyor. Yetişkinlerin yüzde 80’i nefes potansiyelinin ancak yüzde 20 -25’ini kullanıyor. Ne yazık ki bunun farkında bile değiliz. Çoğumuz bilinçsizce ve sadece hayatta kalabilmek için sığ nefes alıyoruz.
Bu potansiyeli kaybetmek ne tür sorunlara yol açıyor?
Pek çok hastalığa zemin hazırladığını söyleyebiliriz çünkü bedenimizdeki toksinlerin yüzde 70’i doğru nefes ile atılır.Kronik yorgunluk, kaliteli uykudan yoksun olma gibi hayatımızı ciddi ölçüde olumsuz etkileyen durumlar yaratır. Daha depresif bir hâl alabiliriz. Hazım sorunları çok fazla oluşur çünkü diyaframı doğru kullanmadığımız ve oraya nefes gitmediği için bağırsaklar daha gerilir. Gergin bağırsaklar, gergin kaslar bir şeyin doğru işlemesine engel olur. Bunların dışında duruş bozukluğuna sebep olabilir. Diyafram nefesini kullanmayınca öne doğru eğiliriz. Yani omuzlar öne doğru iner ama diyafram nefesi kullanmaya başladığımız zaman ister istemez dik dururuz. Karnı içeri çekip yürümek de diyafram nefesini kullanamamaya neden olur.
Ne kadar sürede tekrar doğru nefes alır hale gelebiliriz?
Amacımız çoğumuzun yüzde 20’sini kullandığı nefes potansiyelini yüzde 85-90 oranlarına getirmek. En başlarda en fazla 8-10 gün aralıklarla 3 seans öneriyorum. İlk seans bir tanışma ve tekniğe alışma seansı oluyor. İkinci seanstan göğse sığ ve kısıtlı bir şekilde alınan nefesi tam anlamıyla diyaframa indirmiş oluyoruz. Üçüncü seansta da artık nefesi genişletmek yani sadece karına indirmek değil de vücudun her bölgesine akmasını sağlamaya çalışıyoruz. Kanser hastaları biraz daha sık gelmeli. Çünkü onların aldıkları tedavilerin çok fazla yan etkileri oluyor ve doğru nefes bedeni daha fazla oksijenlendirdiği için daha çok fayda görüyorlar.
"Doğru ve bilinçli nefes almak çocuklara okulda öğretilmeli."
Bu teknikleri çocukken öğrenmenin büyük önemi var. Neden çocuklara böyle bir eğitim verilmiyor?
Biz doğru nefes alışkanlığını yitirmiş
olanları şimdi tekrardan eğitiyoruz ama
bunu hiç kaybetmeden bir ömür yaşamak da mümkün. Olumsuz duyguları hayattan yok edemeyiz.
Bunların içinden de geçmek gerekiyor ama çocuklarımızı en azından doğru eğiterek ya da doğru nefese yönlendirerek bu potansiyellerini yitirmemelerine destek olmak lazım.
O yüzden ben doğru ve bilinçli nefesin okullarda öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Nefes terapisi sizin hayatınızda ciddi değişimler yaratmış. Danışanlarınızın hayatlarında nasıl etkiler yarattığına tanık oldunuz?
Düzenli olarak migren krizine giren bir danışanım var. Bir seansa ağrıdan gözlerini açamaz halde geldi ve o gün terapi almasının imkânsız olduğunu
söyledi. Ancak seans o kadar iyi geçti ki ‘Ben buradaki hafiflemeyi hayatım boyunca hissetmedim’ dedi. Kanserli danışanlarımdan da çok güzel geri bildirimler alıyorum. Şu an kemoterapi gören bir danışanım var. Kendisi de ilk seanstan sonra ‘Uzun zamandır ilk kez yaşadığımı hissettim’ diye bir yorumda bulundu.
Not: Bu içeriğin orijinalini ve derginin tamamını https://lnkd.in/ePwkqJpz bağlantısından isim-soyisim bilgilerinizi linke girerek görüntüleyebilir ve çevrenizle paylaşabilirsiniz.
Comments