top of page

45+ Göçmek daha zor

Updated: Feb 8

Burcu Yılmaz - Hollanda

Ege Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden 1996’da mezun olduktan sonra İstanbul’da 25 yıl çeşitli şirketler ve bankalarda IT bölümünde önce yazılımcı sonra da üst düzey yönetici olarak çalışan Burcu Yılmaz Türkiye’den Hollanda’ya göç etme hikayelerini LBmag için anlattı.


Karar vermek kolay değildi

İşimi, İstanbul’u ve İstanbul’daki hayatımı hep çok sevdim. Yaşamak ve çalışmak için İstanbul’dan başka bir yeri hiçbir zaman ciddi olarak düşünmedim. 2002 yılında aynı şirkette çalışırken tanışıp âşık olduğum adamla evlendim ve 2009 yılında bir kızımız oldu. Buraya gelmeden önce son 13 yıldır İstanbul’da aynı sitede, aynı bahçe katı dairede yaşayıp, eve 3 km uzaklıktaki iş yerime gidip geliyordum. 

Yurtdışında yaşamak hep aklımızda olan bir şeydi, ama sahip olduğumuz konforlu yaşam koşulları ve benim İstanbul’dan başka yerde yaşamak istemeyişim bizi hep durduruyordu. Aslında şimdi düşününce en etkili nedenin ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik koşullar olduğunu anlıyorum. Tabii deprem olduğunda başımıza gelebilecek felaketler konusunda hissettiğim çaresizlik duygusu ve derin kaygı da etkili oldu. Murat (eşim) yurtdışında iş aramaya başladığında ben 46 yaşındaydım. O ise 48. İş bulup bütün süreçleri tamamlayıp geldiğimizde ben 47 oldum Murat 49. O yaşta iki insanın 13 yaşında bir ön-ergen kız çocuğuyla beraber bir bilinmeze doğru yola çıkması hiç de kolay bir karar değildi. 



Burcu Yılmaz - Hollanda

Güçlü bir adaptasyon yeteneğimiz var

Olabildiğince her şeyi düşünmeye, planlamaya, sıralamaya ve bir düzen içinde yapmaya çalıştık. Tabii dilini, havasını, kanununu, kuralını, toplumsal yaşantısını, insanını, geleneğini bilmediğin, alışık olmadığın bir ülkeye hem de bizim yaşımızda (45+) taşınmak oldukça zor ve maceralı oluyor. Ama daha geç Alzheimer olacakmışız, bilim insanları öyle diyor. Mesela 25 sayfalık Hollandaca yazılmış bir kira kontratını sayfa sayfa çevirip okuyup anlamaya çalışmak bile oldukça zor bir iş. Bir sabah şimdi oturduğumuz mahallede iki komşum bizim evin köşesinde karşılaştılar, merhabalaşıp Hollandaca konuşmaya başladılar. Ben de pencereden onları gördüm ve birden ağlamaya başladım. ‘Ben asla böyle bir yaşantıya sahip olamayacağım, bu dili asla öğrenemeyeceğim ve asla bir komşumla yolda karşılaşıp sohbete başlayamayacağım’ diye çok hüzünlendim. 

Bu türden pek çok zorlukla karşılaştık. Ama pes etmedik. Murat ve ben adaptasyon yeteneği ve esnekliğe bağlı dayanıklılığı yüksek insanlarız. O nedenle bir şekilde bunlarla baş edebildik. Yaşadığımız şehirde daha önce çalıştığımız şirketlerden, arkadaşlarımız ve onların ailelerinin olması bizim için pek çok şeyi çok kolaylaştırdı. Havaalanında pasaport polisinin karşısında durana kadar ne yaptığımı tam olarak fark etmemişim sanırım, yapılacak o kadar çok iş oluyor ki bir şey hissetmeye fırsatı olmuyor insanın. Orada, polisle karşı karşıya kalınca ve polis bana ‘Bundan sonra çıkış pulu almanıza gerek olmaz’ deyince, hüngür hüngür ağlamaya başladım, insanın göçmen olarak memleketinden çıkması çok zormuş.


Yeniden başlama fırsatı yakalamış ken yönetici değil yazılımcı olarak çalışmak istedim.

Yönetici olmak istemiyorum

Profesyonel iş yaşamında burada pek zorlanmadık. Yazılımcıyım, daha bilgisayar mühendisliğinde okurken bile hep yazılımcı olmak istemiştim. Yazılım yapmak, bir nevi tanrı olmak gibi geldi bana hep. Hiç olmayan bir şey yaratıyorsun ve o artık var, çalışıyor, işe yarıyor, bir sürü problemi çözüyor… Bir işi severek yaptığınızda da başarılı oluyorsunuz. Başarılı olduğunuz zaman da yönetici oluyorsunuz genellikle, daha doğrusu yönetici yapılıyorsunuz. En son Türkiye’deki işimden ayrılırken onlarca farklı işin yapıldığı yaklaşık 70 kişilik bir ekibin yöneticiliğini yapıyordum. Bu koşullarda asıl sevdiğim iş olan yazılım geliştirmeye çok az zamanım kalıyordu. Hollanda’ya eşimin bulduğu iş vasıtasıyla Highly Skilled Migrant vizesi alarak geldik. Yerleştikten sonra ben de iş aramaya başladım. Hazır yeniden başlama fırsatı yakalamışken, yöneticilik pozisyonları ile ilgilenmek istemedim. Doğrudan yazılım geliştirme işlerine başvurdum ve görüşmelerde de yöneticilik yapmak istemediğimi açıkça söyledim. Burada tecrübeye çok değer veriyorlar. Türkiye’de 45 yaşını geçmiş 4-5 senedir aktif yazılım yapmamış bir kişi çok zor is bulur. Ben çok mu şanslıydım bilmiyorum ama üçüncü görüşmemde sevdiğim istediğim işi buldum. Şu anda yazılım geliştirmeye devam ediyorum ve hayatımdan çok memnunum. Uzaktan çalışabilme imkânı olan bir mesleğim var. Belki ileride çocuğumun fiziksel olarak yanında olmama ihtiyacı kalmadığı zaman, kışları daha sıcak bir Avrupa ülkesinden çalışacak şekilde bir düzene geçebilirim. 


Güven duygusu beni buraya bağladı

Burada hissettiğin en belirgin duygu, güven. Farkına vardığım ve benim için en değerli değişiklik, çevreme duyduğum güvenin geri gelmiş olması. Çocukluğum, gençliğim İzmir’de 1980-90’larda geçti.12 yaşımda ilkokul 5. sınıfa giderken tek başıma belediye otobüsüne binip 10-15 durak uzaktaki dershaneye giderdim. Lisede yazları Karşıyaka sahilinde sabaha kadar arkadaşlarımla içki içip şarkı söyleyip eve dönerdim. İstanbul’da çalışmaya başladığımda her hafta sonu gece muhtelif saatlerde Taksim’den Göztepe ya da Kadıköy’e sarı dolmuşlarla eve önerdim. Gece sokaklarda rahat rahat dolaşırdık arkadaşlarımla. Başıma hiç kötü bir olay gelmedi. Korkmadım da. Oysaki İstanbul’da özellikle son 5-10 yılda   yaşanan değişim sonucunda bir kadın olarak tek başına gündüz vakti bile sokağa çıkmak korku verir hale geldi. Farkında olmadan özgürlüklerimi ve çevreme olan güven duygumu yavaş yavaş kaybetmişim İstanbul’da ve Türkiye’de. Burada bir gün sokakta yürürken fark ettim ki o eski günlerdeki gibi güvende hissediyorum kendimi. O kronik endişe halinden kurtuldum, Çocuğum için de güvenlik endişesi taşımıyorum. Günün/gecenin her saati, her yere bisikletle ya da yürüyerek gidebiliyoruz. Burada her işimizi kendimiz yapıyoruz, zaman zaman yorucu olabiliyor ama hissettirdiği duygu bence çok daha tatmin edici. Günlük işleri halletmek çok daha kolay, trafik sıkışıklığı yok, market yakın, her zaman kolayca park yeri bulabiliyoruz, az insan var, kalabalık değil. En önemlisi kimse sinirli değil, herkes güler yüzlü. Olumlu bir enerji yayılıyor sürekli etrafa.


Not: Bu içeriğin orijinalini ve derginin tamamını https://lnkd.in/ePwkqJpz bağlantısından isim-soyisim bilgilerinizi linke girerek görüntüleyebilir ve çevrenizle paylaşabilirsiniz.




bottom of page